İçindekiler
Şivlilik Anadolu’nun bazı bölgelerinde Regaib Kandili’nin gelişini kutlama, mahallelerde eşe dosta haber verme, çocukları sevindirme niteliğinde yüzyıllardır süregelen bir gelenektir. Özellikle en bilineni ve hala devam edeni, Konya şehir merkezindedir.
Şivlilik Ve Fener Alayı Ne Zaman Kutlanır ?
Regaib Kandili, Recep Ayı’nın ilk Perşembe günüdür. Böylece ilk Perşembe şivlilik, önceki Çarşamba gecesi de fener alayı olarak kutlanır. Fener alayı kutlamaları Nevruz kutlamalarına benzetilebilir. Üç ayların gelişi de tıpkı baharın gelişi gibi coşkuyla karşılanmış olur.
Şivliliğin Hikayesi
Fener alayı ismini Kandil öncesi gecelerinde mahyaların yakılmasıyla, çocukların da bu mahyalar gibi fenerler yakarak eğlenmesine atfedilir. 1071’den önceleri Konya’ya göçen atalarımızın ailelerinden biri, böyle bir ilk namaz günü (Regaib Kandili) daha yerleşik düzen kurup bir yerde iskan olmadan çadır hayatı yaşarlarken çadırdaki hatunlardan birinin beyi bir yağlı hamur aşı yapmasını istemiş. Göçmen aileler devamlı yufka ekmeği yaparlarmış ki göçerken taşıması kolay olsun diye. Bey de yufkanın içersini zenginleştirmek için hanımından yağlı bir ekmek yapmasını isteyince hanımın aklına bugünkü gibi yağda kızartılan pişi – yağlı ekmeği yapmak gelmiş.
O zamanlarda haşhaş, susam yağı gibi likit yağlar yerine koyunlardan sağılan sütlerden oluşturulmuş kaymaklar, tereyağları bulunurmuş. O yağ ile sabahın erken saatinde çadırın büyük anası çadırın önüne bir meydan ateşi yakmış ve dığan tavasında (Dığan tavası leğenin küçüğü olup geniş ekmek ocağına sığabilen içersinde bolca et ve kalabalık aileler için yemek pişirilen bir kap) erittiği bolca yağa ufak bezelerden oluşan yaygınlaştırdığı yuvarlak hamurları salıvermiş. Onlar kızgın yağın içersinde ‘şiv şiv şiv’ diyerek kızarıyor, tatlı sesler çıkarıyor ve etrafı saran mis kokusuyla bütün obada küçük büyük herkesleri uykularından uyandırmış. Kokunun geldiği çadıra doğru yönelmiş tüm beyler, hatunlar. Bu gelen kalabalığı gören çadırın taze gelini tavada pişilerini unutmuş ve etrafa bakınmaya başlamış, o sırada ana, pişti, pişti, pişiyor deyince adı pişi oluvermiş.
Kaynarken çıkardığı o seslere de şivlilik ismini vermiş. O hatun çadırına gelenleri doyurdukça şöyle bir mani uydurduğu da söylenir: Ufak tavada yapsam azalır, Dığan tavasında yaparsam çoğalır, Komşularım yedikçe bereket olur, Buyurun buyurun çoluk çocuk herkesler bolca yeyin yağlı pişi pişiii derken elinde yaymakta olduğu bezeleri yetiştiremeyeceğim diye yuvarlak yuvarlak tavaya bırakmaya başlamış. Oluşan topaklar insanları şaşırtmış, minik lokmacıklar şeklinde kızarıvermişler hatunun yağlı ekmeklerini. ‘’Lokma, lokma, yiyiverin işte.’’ dediği ve bu lokmaları pekmezle tatlandırdığı rivayet edilmiştir.
Şivlilik’de eski mahalle adetlerine göre evlerde pişiler kızartılıp komşulara dağıtılırdı. Evlerin hanımları genelde Regaib gününü oruçlu geçirdikleri için pişiler akşamları sofraları şenlendirirdi. Bu adet ayrıca ‘’Komşusu açken tok yatan bizden değildir’’ Hadis-i Şerifi’ne de riayet etmekteydi. Kapıların önlerinde bekleyen evlerin anneleri, çocukların şivlilik manileri söyleyerek gezmelerinden dolayı onların çantalarını avuçlarla leblebi, gofretler ve hatta haşlanmış buğdayla doldururlardı. Öğlene kalan geç kalmış demekti, öğle ezanında sonra ne şeker, çikolata kalırdı ne de şivlilik gezen çocuklar. Mahalleler adeta boşalırdı. Çocuklar biz süre dışarıya bile çıkmaz, eve topladıklarını yemekle meşgul olurlardı.
Ve Günümüze Kalan
Şimdilerde bu adetlerden geriye, çocuklara sabahın erken vakitlerinden itibaren şekerler, çikolatalar dağıtmak, onları gönüllemek; ilk Perşembe öncesi de fener alayında yapılan ve sonu itfaiye sirenleriyle biten kutlamalar kalmıştır.