Aşık Veysel olarak bilinen Veysel Şatıroğlu 1894 yılında Sivas’ta, Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Annesi Gulizar, babası “Karaca” lakaplı Ahmet adında bir çiftçiydi. Annesi Gülizar, Veysel’i koyun sağmaya giderken doğurdu. O dönemlerde Sivas’ta çok yaygın olan çiçek hastalığı nedeniyle iki kız kardeşini kaybeden Veysel, kendisi de bu hastalığa yakalanmış ve tek gözünü kaybetmişti. Kendi anlatımına göre:
Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kaydı ve düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım… Çiçek zorlu geldi. Sol gözümde çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan.
Babası Karaca Ahmet oğlu, Veysel’in diğer çocuklar ile oynayamadığını fark edince ona oyalanması için bir bağlama aldı. İlk başlarda başka ozanların türkülerini söyleyen Veysel 40’lı yaşlara geldiği zaman kendi eserlerini söylemeye başladı. 1.Dünya savaşı başlaması nedeni ile seferberlik ilan edilmiş, Veysel’in kardeşi ve yakın arkadaşları cepheye gitmiş ve ozanımız yalnız kalmıştır. Hayatı acılar ile dolu ozan yalnız olduğu günleri şöyle dile getirmişti:
“Eve girerim yüzüm asık, anam babam halimi bilmez. Ben onlara derdimi dokunmasın diye açamam. Onlar benim kafa tuttuğumu zannederler, bense derdimi dökmekten çekinirim. Öyle ki sazdan bile farır gibi oldum.”
Vatan sevgisi ile dolu olan ve cepheye gidemeyen Aşık Veysel duygularını şu sözler ile dizeleştirir:
- Ne yazık ki bana olmadı kısmet
- Düşmanı denize dökerken millet
- Felek kırdı kolumu, vermedi nöbet
- Kılıç vurmak için düşman başına
- Bugünler müyesser olsaydı bana
- Minnet etmez idim bir kaşık kana
- Mukadder harici gelmez meydana
- Neler geldi bu Veysel’in başına
Kardeşlerinin seferberliğe gitmesi ve kendilerinin ölümünden sonra yalnız kalacağını düşünen ailesi Veysel’i akrabalarının kızı olan Esma ile evlendirdiler. Olumsuzlukların peşini bırakmadığı ozan ilk önce yeni doğan erkek çocuğunu, daha sonraları ise anne ve babasını kaybetti. Karısının başka birisine kaçması sebebi ile 2 aylık kızıyla baş başa kalan Aşık Veysel daha sonra kızını da kaybetmiş ve dünyası başına yıkılmıştı.
1931 yılında yapılan Halk şiirleri bayramı ile hayata tekrar tutunan ozan Gülizar isminde bir kadınla evlendi. 1930 yılında Sivas Maarif Müdürü olarak görev yapan Ahmet Kutsi Tecer ile Kutsi Bey tarafından düzenlenen bir şairler gecesinde tanıştı. Kutsi Bey tarafından verilen destek ile birçok ili dolaşmaya başladı.
Ahmet Kutsi Tecer, Aşık Veysel’in eserlerini ilk kaleme alan kişi olmuş, Halk edebiyatının hak ettiği yerlere gelmesi, eserlerin kaybolmaması ve gelecek nesillere aktarılması için çalışmıştır. Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel, bir dönem yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri’nde saz hocalığı yaptı. 1965 yılında özel kanunla maaş bağlandı. 1970’li yıllarda Selda Bağcan, Gülden Karaböcek, Hümeyra, Fikret Kızılok ve Esin Afşar gibi bazı müzisyenler Âşık Veysel’in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Şarkışla’da her yıl adına şenlikler yapılır.
Eserlerinde Türkçesi yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içeydi. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de vardır. Şiirleri, Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı. 1973 yılında akciğer kanseri sonucunda vefat etti.
Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlandı.
3 yorum
Bu yazı için teşekkürler! Aşık Veysel’in hayatındaki kayıplar gerçekten çok etkileyici. Ancak sizce Veysel’in eserlerinde bu acılar ne kadar etkili oldu? Belki de duygularını daha derin bir şekilde ifade edebilmesine olanak tanıyandı. Ne dersiniz?
Aşık Veysel’in hayatı gerçekten çok dokunaklı. Duygularını bu kadar içten ifade edebilmesi, onun sanatına da yansımış. Peki, sizce şairin yaşadığı acıların onun eserlerine etkisi ne kadar büyük? Herkesin yaşadığı bu tür zor süreçler sanatına yansımalı mı sizce?
Gerçekten çok etkileyici bir yazı olmuş. Aşık Veysel’in yaşamı boyunca çektiği acılar, onun sanatına nasıl yansımış. Peki, sizce acı ve melankoli bir sanatçının eserlerine nasıl bir katkı sağlıyor? Ayrıca, Aşık Veysel’den sonra gelen ozanların onun etkisi ne düzeyde devam etti? Teşekkürler!